
Kendilik Gelişiminde Zor Bir Engel: Aşağılık ve Üstünlük Kompleksleri
Kendimize nasıl baktığımız, yaşamla kurduğumuz her ilişkinin temelini belirler. Bu yazıda bugün kendimizi nasıl değerlendirme psikolojinin öncü figürlerinden Alfred Adler, insanların erken yaşam evrelerinde bireylerin kendilerini, önce ebeveynleriyle sonra da sosyal çevreleriyle karşılaştırdığında ortaya çıkan; evrensel bir aşağılık duygusu deneyimlediğini ileri sürmüştür. Bu duygu, eğer sağlıklı bir şekilde yönlendirilirse, bizi büyümeye ve gelişmeye iten güçlü bir motivasyon kaynağı haline gelebilir. Ancak çözülmediğinde, zihinsel sağlığımızı ve ilişkilerimizi derinden etkileyen karmaşık yapılara dönüşme potansiyeli taşır.
Bu komplekslerden ilki olan aşağılık kompleksi, gelip geçici bir öz-şüphenin ötesinde, kişinin kendine dair yoğun ve yaygın bir yetersizlik hissi duymasından kaynaklanmaktadır. Bu durum, tüm somut kanıtlara rağmen kişinin temelden kusurlu olduğuna dair sarsılmaz bir inançla karakterizedir; potansiyeli sakatlayan bir algı çarpıtmasıdır. Kökenleri sıklıkla çocukluk deneyimlerine, örneğin ebeveynin aşırı eleştirisi veya ihmaline dayanır. Aynı zamanda, sosyal karşılaştırmalar ve kişinin kendine yönelik gerçekçi olmayan beklentileri de bu hissi besler. Düşük öz saygı ve sürekli bir şüphe haliyle kendini gösterir. Bu bireyler zorluklardan kaçınma eğilimi gösterir, eleştiriye karşı aşırı duyarlı hale gelir ve sosyal ortamlardan uzaklaşabilir veya tam tersi, yoğun bir onaylanma ihtiyacı duyabilir. Mükemmeliyetçilik veya erteleme davranışları da bu kompleksle sıkça ilişkilidir.
Aşağılık duygusunun dönüşebildiği diğer kompleks ise üstünlük kompleksidir. İlk bakışta tam zıttı gibi görünse de aslında altında yatan derin güvensizlik ve aşağılık duygularını maskelemek için geliştirilen abartılı bir öz-önem ve yetenek duygusudur. Derinlerdeki yetersizlik hisleri için bir telafi ve savunma mekanizmasıdır. Bu komplekse sahip bir birey, genellikle kibirli ve böbürlenen bir tavır sergiler, başkalarını küçümseme ve onlar üzerinde hâkimiyet kurma ihtiyacı duyar. Empati eksikliği ve küçümseyici bir tutum belirgindir; hataları kabul etmekte zorlanır ve sıkça başkalarını aşağılayan şakalar yapabilir.
Görünüşte zıt olan bu iki kompleks de aslında ortak bir kökene sahiptir. Her ikisi de eksikliklerden doğan insani önem ve aidiyet mücadelesinden kaynaklanır.
Peki, bu yıkıcı döngülerden çıkmak için ne yapılabilir? Süreç, öz farkındalık ve iç gözlemle başlar. Kendinize; yetenekleriniz, başkalarının sizde iyi bulduğu ve eksik bulduğu özellikler hakkında dürüst sorular sormak önemlidir. Buna ek olarak, yakın arkadaşlarınıza ya da ailenize “Neleri iyi yapabiliyorum?”, “Hangi yönlerimi geliştirmemi önerirsin?” gibi sorular sormak bireyin kendisinin de yapıcı eleştiriye açık olmasını sağlayacaktır. Bu yapıcı eleştirileri kaynak almak ve motivasyonel bir kaynak olarak görmek kişinin psikolojik gelişimi için çok faydalı olacaktır. Kişinin, ‘yetersizim’ gibi işlevsiz inançlarına meydan okuması da bu süreçte kritik bir adımdır. Bu gibi inançlara meydan okumak kişinin kişisel gelişimini de destekleyecektir. Eğer bahsedilen bu duyguları yenme ve birey olarak farkındalığınızın artırma yolculuğunuzda bir yol arkadaşı arıyorsanız yahut bu duygular sizin için içinden çıkılamayan bir hal aldıysa ve günlük hayatınızı önemli ölçüde etkiliyorsa profesyonel psikolojik destek almak en etkili çözüm olacaktır.
Kln. Psk. Eralp AKGÜL