
Hayatın Fırtınalarında Ayakta Kalmak: Psikolojik Dayanıklılığın Gücü
Hayatın getirdiği zorluklarla başa çıkma gücümüz, sadece yaşadıklarımıza değil yaşadıklarımızla nasıl ilişki kurduğumuza da bağlıdır. Duygusal dayanıklılık, tam da bu noktada devreye girer. Bu kavram, sadece güçlü durmak ya da acı hissetmemek anlamına gelmez. Aksine, yaşanan acıyı fark etmek, kabul etmek ve ona rağmen ilerleyebilmek demektir. Duygusal dayanıklı bireyler, yaşadıkları olumsuz duyguları inkâr etmek yerine onlarla yüzleşmeyi seçer. Bu kabul hali, acının geçmesini hızlandırmasa da acının yaşamı bütünüyle ele geçirmesini engeller.
Duygusal dayanıklılık doğuştan gelen bir özellik değil, geliştirilebilen bir beceridir. Bazı insanlar mizacına bağlı olarak zorlanmalara daha yatkın olabilir, ancak bu durum değiştirilemez değildir. Bireyin yaşantıları, baş etme biçimleri, ilişkileri ve değerleri zaman içinde bu dayanıklılığı şekillendirir. Tıpkı fiziksel kaslar gibi, duygusal dayanıklılık da pratikle, farkındalıkla ve destekleyici bir çevreyle güçlenir. Bu nedenle “Ben zaten hassas biriyim.” demek, gelişimimizin önünde bir engel olmamalıdır.
Travmatik deneyimler, bireyin dayanıklılık potansiyelini hem sınayabilir hem de artırabilir. Ancak her travma yaşayan kişinin otomatik olarak dayanıklı hale geldiğini söylemek doğru olmaz. Bazı bireyler bu süreçten güçlenerek çıkarken, bazıları daha kırılgan hale gelebilir. Buradaki fark: bireyin olaylara yüklediği anlam, destek sistemleri, kendiyle kurduğu ilişki ve baş etme becerileriyle ilgilidir. Kurban rolünden çıkmak ve yaşanılanı kişisel bir güçlenme fırsatına dönüştürmek bu süreçte belirleyicidir.
Duygusal dayanıklılığın gelişmesinde kabul ve esneklik önemli rol oynar. Kabul, yaşanılanların inkâr edilmeden fark edilmesi, esneklik ise koşullar değiştiğinde yeni çözümler üretebilme kapasitesidir. Bu iki beceri, bireyin sadece zorluklar karşısında ayakta kalmasını değil, aynı zamanda yönünü yeniden belirleyebilmesini sağlar. Esnek insanlar, “Her şey planladığım gibi gitmedi ama bu yeni duruma da uyum sağlayabilirim.” diyebilir.
Aidiyet hissi ve değerler, kişinin zorluklara anlam katmasını sağlar. Zorlukları tek başımıza omuzlamak yerine, bir grubun parçası olduğumuzu hissetmek bizi ayakta tutar. Ayrıca, hayatta neye önem verdiğimizi bilmek, karar verirken ya da zor zamanlarda yolumuzu kaybetmememizi sağlar. Kararlılık da burada devreye girer: Hedefimize ulaşmak kolay olmayabilir, ama neyi neden yaptığımızı biliyorsak, adım atmaya devam ederiz.
Sonuç olarak, duygusal dayanıklılık acıyı yok saymak değil, onunla birlikte yaşama cesareti gösterebilmektir. Hayatın getirdiklerine karşı esnemeyi, anlam aramayı ve içsel gücümüzü tanımayı öğrenmek mümkündür. Sorumluluk almak, kendimizi kurban rolünde görmek yerine sürecin aktif bir parçası olmak, bu dayanıklılığı inşa etmenin temel adımlarındandır. Zorlanmak hayatın bir parçası; ama bu zorlanmaları nasıl taşıdığımız, kim olduğumuzu ve kim olabileceğimizi belirler.
Kln. Psk. İlke GÖKÇE