
Yasın Etrafında Büyümek
Kaybettiğimiz şeyler kadar, onlarla nasıl yaşadığımız da bizi biz yapar.
Hayat, ardı ardına gelen değişimlerle dolu. Kimi zaman bu değişimler küçük sarsıntılarla geçerken, kimi zaman içimizde derin boşluklar bırakır. Kaybetmek, işte tam da böyle zamanlarda karşımıza çıkar: bir insanı, bir yeri, bir rolü, sağlığımızı ya da hayalini kurduğumuz bir geleceği… Ve biz, her bir kaybın ardından yas tutarız.
Ama yas sadece bir duygu değildir. Yas; duyguların, düşüncelerin, bedensel tepkilerin ve davranışların iç içe geçtiği bir süreçtir. Hepimizin de yolu bu durakta bir gün kesişir. O yüzden bu soruları cevaplayabilmek hepimiz için faydalı olacaktır: Yas nedir? Nelerin yasını tutarız? Ve bu süreç bizi nasıl dönüştürür?
Yas Sadece Ölüme Dair Değildir
Toplumda yas genellikle bir ölüm sonrası yaşanan süreç olarak görülür. Ancak yas yalnızca birinin ölümüyle sınırlı değildir. İlişkisel kayıplar (ayrılık, boşanma, bir dostluğu kaybetmek), kimlik ve rol kayıpları (yaşlanmak, emeklilik), sağlıkla ilgili kayıplar (bir hastalık tanısı almak), yaşam tarzı değişiklikleri (iş kaybı, taşınma, göç) ve toplumsal kayıplar (deprem, savaş, pandemi) da yas süreci olarak değerlendirilmelidir. Her biri, hayatımızın alışıldık yapısını sarsar. Bu yüzden yas, sadece bir kişiyle değil; bazen bir hayat biçimiyle, bir kimlikle, bir beklentiyle vedalaşmaktır.
Yasın Evreleri Var mıdır?
Elisabeth Kübler-Ross’un tanımladığı beş evre, yas sürecini anlamamıza yardımcı olabilir:
İnkâr – “Bu olamaz.”
Pazarlık – “Şöyle yapsam değişir miydi?”
Öfke – “Neden ben?”
Depresyon – Gerçekle yüzleşme ve çöküş
Kabullenme – Yola devam etme gücü
Ancak bu evreler herkes için aynı sırada ve aynı şekilde yaşanmaz. Bazı insanlar bazı aşamalarda takılı kalır, bazıları bu süreci çok daha farklı yollarla yaşar.
Bazı yas süreçleri ise zamanla hafiflemez, hatta kişi sanki orada donmuş gibi kalır. Bu durum “komplike yas” olarak tanımlanır. Suçluluk, öfke, inkâr, yalnızlık ya da kaybı yaşamamış gibi davranmak… Tüm bunlar yasın sağlıklı bir şekilde ilerleyemediğini gösterir. Kişinin kaybedilen kişiyle tamamlanmamış duygusal bağları varsa, sosyal desteği yeterli değilse, hayatındaki kritik bir rolü kaybetmişse, kayıp sonucu suçluluk, pişmanlık, anlamsızlık hissi yaşıyorsa komplike yas yaşama olasılığı fazladır. Eğer yas süreci 6-12 ay içinde hafiflemiyor, kişi yaşamdan çekiliyor ve gündelik işlevselliği ciddi oranda bozuluyorsa, psikolojik destek alması şiddetle önerilir.
Peki yas tutmanın doğru bir yolu var mıdır? Hayır. Yas tutmanın doğru bir yolu yoktur. Fakat toplumun bu noktada kişiden beklentisi çoktur. Toplumun yas tutan kişiye yönelik beklentileri kimi zaman acıyı daha da ağırlaştırabilir ve kişiye baskı kurabilir. Oysa yas tutmanın herkes için farklı bir yolu vardır. Kimisi konuşarak, kimisi yazarak, kimisi susarak yasını yaşar. Kimisi hemen işine döner, kimisi uzun süre yalnız kalmak ister. Doğru olan, kişiye özgü olan yoldur.
Bu yollar takip edilir, yas yaşanır ve zorluklar aşılır. Bu zor deneyimlerden sonra insanlar bazen hiç beklemedikleri şekilde gelişebilir. Buna “travma sonrası büyüme” denir. Yas sürecini yaşayan bazı bireyler, insanlarla ilişkilerinde derinleşme, kendi gücünü keşfetme, hayata karşı yeni bir bakış ve ruhsal farkındalık gibi alanlarda dönüşüm yaşayabilirler.
Yas, her birimizin hayatının bir yerinde misafir olur. Onunla savaşmak değil; ona yer açmak, onu anlamak ve onunla birlikte yaşamanın yollarını bulmak gerekir. Çünkü bazı şeyler geçmez, ama biz onun etrafında büyümeye devam ederiz.
Kln. Psk. Elif ÖZDEMİR